Yanan bir agız, üflenen bır yogurt

Yanan Bir Ağız, Üflenen Bir Yoğurt

Ali, küçük bir Anadolu kasabasında büyümüş, hayatı boyunca temkinli ama güven dolu biri olmuştu. Ailesi onu dürüstlüğe, çalışkanlığa ve insanlara güvenmeye teşvik etmişti. Lise yıllarında derslerinde başarılı olduğu için İstanbul’daki iyi bir üniversiteyi kazanmış, büyük şehre büyük hayallerle taşınmıştı.

Üniversitenin ilk yılında her şey yolunda gidiyordu. Arkadaş çevresi genişlemiş, hocaları onu sevmiş, şehir hayatına kısa sürede alışmıştı. Aynı yurtta kaldığı Cem adında bir arkadaş edinmişti. Cem, sempatik, konuşkan ve oldukça ikna edici biriydi. Ali, onunla kısa sürede dost olmuştu. Derslerden sonra birlikte vakit geçirir, planlar yaparlardı.

Bir gün Cem, Ali’ye bir iş fikrinden bahsetti. “Birlikte ufak bir girişim yapalım,” dedi. “Öğrencilere yönelik uygun fiyatlı defter ve kırtasiye satışı. Kârı paylaşırız. Sermaye olarak ikimiz de biraz koyarız, kazanınca geri alırız.”

Ali başta tereddüt etti ama Cem’in güven veren konuşmaları ve heyecanı onu ikna etti. Biriktirdiği burs parasından 3000 TL’yi bu işe yatırdı. Ancak haftalar geçti, Cem ortalarda yoktu. Telefonları açmıyor, yurda gelmiyordu. En sonunda duydu ki Cem yurttan çıkmış, okulu bırakıp şehir dışına taşınmış. Ne iş vardı, ne malzeme, ne de geri alınacak para…

Ali, dolandırıldığını acı bir şekilde anlamıştı. O günlerde yediği yemek bile boğazında düğümleniyor, kendi saflığına kızıyordu. “Nasıl bu kadar kolay kandım?” diye defalarca sormuştu kendine. Bu olay ona sadece parasını değil, insanlara olan güvenini de kaybettirmişti.

Aradan iki yıl geçti. Ali mezuniyetine yaklaşırken başka bir şehirde bir staj programına kabul edildi. Burada, Esra adında biriyle tanıştı. Esra, tıpkı Cem gibi sıcakkanlı ve samimi biriydi. İlk başta Ali’ye çok iyi davranıyordu. Ortak projelerde sorumluluk alıyor, Ali’ye hep destek oluyordu. Ancak Ali, ne zaman Esra’yla fazla yakınlaşsa içini bir huzursuzluk kaplıyordu. Cem’in hayaleti, her gülümsemenin ardında başka bir niyet aramasına sebep oluyordu.

Bir gün Esra, birlikte küçük bir sosyal medya projesi başlatmayı teklif etti. “Senin yazılım bilgin çok iyi, benimse içerik üretme konusunda deneyimim var. Harika bir ekip oluruz,” dedi. Ancak Ali, bir an bile düşünmeden teklifi reddetti. “Kusura bakma,” dedi, “ben artık böyle şeylere karışmak istemiyorum.”

Esra biraz şaşırmıştı. “Kötü bir deneyimin mi oldu?” diye sordu.

Ali gözlerini kaçırarak başını salladı. “Eskiden birine güvendim. Yanıldım. O yüzden artık en güvenli yoğurdu bile üfleyerek yemek zorundayım.”

Zamanla Esra, Ali’nin yaşadığı hayal kırıklığını anladı. Ona güven vermek için sabırla bekledi. Bu süreçte Ali de kendini sorguladı. Kime ne kadar güvenmesi gerektiğini, tedbirli olmanın panik yapmakla aynı şey olmadığını öğrendi.

Artık Ali, biriyle iş yaparken detayları yazılı hale getiriyor, duygusal kararlar almadan önce düşünüyordu. Eskisi gibi saf değil, ama tamamen kuşkucu da değildi.

Çünkü o artık biliyordu ki, bir kez sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yerdi. Ve bazen, ağzın yanması sadece bir acı değil; hayatta daha sağlam adımlar atmayı öğreten bir dersti.

(Visited 8 times, 1 visits today)