Yaşanabilir Bir Dünya İçin El Ele

“Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakalım.” cümlesi, günümüzde sıkça duyduğumuz fakat çoğu zaman gerçek anlamını fark edemediğimiz bir sözdür. Aslında bu söz, yalnızca bir dilek değil; tüm insanlığın omuzlarında taşıdığı ortak bir sorumluluktur. Çünkü dünya, bize atalarımızdan kalmış bir miras değil, bizden sonrakilere devredilmesi gereken bir emanettir. “Yaşanabilir bir dünya” denildiğinde yalnızca temiz hava, berrak sular, yeşil ormanlar ya da sessiz doğa manzaraları akla gelmemelidir. Aynı zamanda insanların huzur içinde yaşadığı, doğanın tahrip edilmediği, adaletin ve barışın hüküm sürdüğü bir yaşam alanı da bu tanımın içindedir. Gerçek anlamda yaşanabilir bir dünya, hem doğanın hem de insanın birbirine zarar vermeden, uyum içinde var olabildiği bir dünyadır.

Ne yazık ki günümüz dünyası bu idealden oldukça uzaktadır. Kontrolsüz sanayileşme, aşırı tüketim alışkanlıkları, şehirlerin betonlaşması ve insanların doğadan uzaklaşması, gezegenimizi her geçen gün daha yaşanmaz bir hale getirmektedir. Ormanlar yok edilmekte, denizler ve göller kirlenmekte, atmosfer zehirli gazlarla dolmaktadır. Bu durum yalnızca doğayı değil, insanın kendi geleceğini de tehdit etmektedir. Artık iklimler değişiyor, mevsimler karışıyor, kuraklık ve su kıtlığı artıyor. Eğer bu gidişata “dur” denilmezse, gelecekte ne temiz hava soluyabilecek, ne de içilebilir su bulabileceğiz.

Ancak hâlâ umut vardır. Yaşanabilir bir dünya kurmak, insanlığın elindedir. Bunun ilk adımı doğaya saygı duymaktan geçer. Geri dönüşüm yapmak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, ağaç dikmek, enerji ve su tasarrufu sağlamak, doğaya verilen zararı büyük ölçüde azaltır. Devletlerin, çevre politikalarını kararlılıkla uygulaması; fabrikaların doğayı kirletmeyen üretim yöntemlerine geçmesi de bu sürecin vazgeçilmez adımlarıdır.

Fakat yaşanabilir bir dünya yalnızca çevreyle sınırlı değildir. Adaletin, eşitliğin, sevginin ve hoşgörünün olmadığı bir dünyada, doğa ne kadar güzel olursa olsun, insanlık huzur bulamaz. Savaşsız, açlıksız, barış dolu bir dünya; insanların birbirine saygı duyduğu, yardımlaşmanın ön planda olduğu bir toplum yaşanabilirliğin en güçlü göstergesidir. Bunun yolu ise eğitimden geçer. Eğitimli ve bilinçli bireyler, hem doğaya hem insana değer verir. Bu nedenle geleceğe umutla bakabilmek için yeni nesilleri çevre bilinciyle, adalet duygusuyla ve sevgiyle yetiştirmek en büyük görevimizdir.

Sonuç olarak yaşanabilir bir dünya; temiz havası, berrak suları, yeşil ormanları, adaletli insanları ve barış dolu toplumlarıyla bir bütündür. Bu dünya kendi kendine oluşmaz; biz insanların çabasıyla şekillenir. Her birey küçük ama anlamlı bir adım atarsa, büyük bir değişimin başlangıcı olur. Çöplerini ayrıştıran bir insan, bir ağacı koruyan bir çocuk, enerjiyi bilinçli kullanan bir aile aslında bu dünyanın gerçek kahramanlarıdır. Unutmamalıyız ki dünya bize değil, biz dünyaya aitiz. Eğer bugünden itibaren doğaya ve birbirimize karşı duyarlı davranırsak, yarın çocuklarımız gökyüzüne umutla bakabilecek. Gerçekten yaşanabilir bir dünya, işte o zaman mümkün olacaktır.

(Visited 3 times, 1 visits today)