“Çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakalım.” ifadesi hem çevresel hem de toplumsal sorumluluklarımızı hatırlatan güçlü bir klişedir.
Yaşanabilir bir dünya, yalnızca bugünün ihtiyaçlarını karşılayan değil aynı zamanda gelecekteki nesillerin de ihtiyaçlarını karşılayabileceği, dengeli ve sürdürülebilir bir ortamı ifade eder. Bu dünya, hem doğayla barış içinde yaşayan bir insanlığı hem de adaletin, barışın ve refahın hakim olduğu bir toplumu gerektirir. Yaşanabilir bir dünya öncelikle temiz hava, sağlıklı besin, temiz su ve verimli toprak demektir. Doğa tahrip edilmemiş, ormanlar korunmuş, biyolojik çeşitlilik zarar görmemiş olmalıdır. Şehirler plansız büyümemeli, yeşil alanlar korunmalı, çocuklar sokakta güvenle oynayabilmelidir. Geri dönüşüm sistemleri sürdürülebilir şekilde çalışmalı, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına kullanılmalıdır. Bu sayede iklim değişikliğiyle mücadele edilirken, çevreye olan zarar da azaltılmış olur. Toplumsal açıdan yaşanabilir bir dünya, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabildiği, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimin olduğu bir yerdir. Eşitsizliklerin azaltıldığı, bireyler arasında ayrımcılığın yapılmadığı, herkesin kendini güvende ve özgür hissettiği bir toplum düzeni yaşanabilirliğin olmazsa olmazıdır. Ayrıca adaletli bir hukuk sistemi, ifade özgürlüğü ve demokratik hak imkanları da toplumun temelleri arasında yer alır.Ekonomik olarak ise insanların düzgünce yaşayabileceği, adil iş olanaklarına sahip olduğu, çocukların çalışmak zorunda kalmadığı, kadınların ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu bir düzen yaşanabirilriğin temel şartıdır. Teknoloji, insan refahını artırmak için kullanılmalı, bireylerin yaşam kalitesine katkı sağlamalıdır.
Sonuç olarak yaşanabilir bir dünya, doğayla uyum içinde yaşayan, insani değerlerin ön planda olduğu, adil ve sürdürülebilir bir yaşam alanıdır. Bugünden atılacak her adım ilerideki çocuklarına daha iyi bir gelecek sunmak için önemlidir.
