Yeni Bir Ben’e Uyanmak

Selis, sıradan bir genç kız gibi görünse de içinde hep kimse tarafından anlaşılmayan hatta ve hatta kendinin bile zar zor anlamaya çaliştiği bı güç  taşıyordu. Sanki bir yerlere aitmiş ama o yerin neresi olduğunu hatırlayamıyormuş gibi… Geceleri uykuya daldığında ise o guc sanki en çok o zaman acçağaçikiyir , içindeki bir şey çağrılara cevap veriyordu.Haftalardır aynı rüya onu içine çekiyordu: Işıkla yıkanmış beyaz bir oda, ortasında asılı duran kristal bir kapı, tabiri olmayan bir sonsuzluk hissi… Ve kapının ardındaki o gizemli ses“Beni bul”Başlarda bunu zihninin bir oyunu sandı. Ama bir süre sonra ses daha gerçek, daha ısrarlı hâle gelmeye başladı. Selis uyanınca bile kulaklarında yankılanıyordu.Bir akşam, yıldızlar normalinden katbe kat  daha parlakken, Selis yatağına uzandı ve gözlerini kapattı. Ama bu kez uykuya daldığını hissetmedi. Bir anlık biranda bir his dolmuştu icine, ardından kendini o beyaz odanın tam ortasında buldu. Ayakları yere sağlam basıyordu; nefes alışları rüya kadar belirsiz değil, gerçek kadar ağırdı.“Bu bu  nasıl olabilir?” diye fısıldadı kendi kendine.Kapı her zamankinden daha parlak aynı o yıldızlar gibiydi, sesi daha yakın hissettiriyordu. Birden odanın içinden, rüzgâr gibi hafif ama insan nefesi gibi sıcak bir ses konuştu:“Zaman geldi, Selis.”“Sen kimsin”?diye sordu Selis, kalbi hızla çarparken.“Ben, hatırlaman gereken tarafınım. Adım Serin. Senin içindeki uyuyan ışığın sesiyim.”Selis kapıya yaklaştı. Parmak uçları kristale değdiği anda odada bir dalga oluştu. Kapı onu içine çekerken nefesi kesildi, gözleri karardı ve ardından gökyüzü mor tonlarla açıldı.Burası başka bir dünyaydı. Ağaçlar turkuaz ışıklarla titreşiyor, rüzgâr sanki melodiler çalıyordu. Toprak yumuşak, sanki hayvanların değil de yıldızların ayak izlerini taşıyormuş gibi parıldıyordu Selis etrafında süzülen saydam yaratıkları görünce hayrete düştü. Havada dalga dalga yayılıyor, bulut gibi şekil değiştiriyorlardı. İçlerinden biri ona yaklaştı. Bu, Serin’di.“Burası Solnera,” dedi. “Senin özünün doğduğu yer.”Selis şaşkınlıkla geri adım attı. “Ben… buradan falan değilim. Ben normal bir insanım.Serin’in yüzü rüzgâr gibi titredi. “Sandığın kadar sıradan değilsin. Her seçilmiş buradan gönderilir ve dünyaya uyum sağlamak için geçmişini unutmak zorundadır. Ama içindeki ışık seni geri çağırır.Selis kalbinin derinlerinde tanımsız bir acı hissetti. Sanki unuttuğunu sandığı bir şeyi hatırlamak üzereymiş gibi…Tam o sırada yer sarsıldı. Gökyüzü karardı. Ufukta dev bir gölge belirdi. Canavar değil… Bir canlı gibi ama tamamen beyaz bir ruh , devasa bir varlık. Beyaz ruh adım attıkça etrafındaki ışık sökülüyor, dünya soluyordu.“Bu da ne?!” diye bağırdı Selis.Serin’in sesi ciddi bir tona büründü.“Bu, Umbrax. Işığın yokluğundan beslenen varlık. Bu dünyanın karanlığın içine düşmesinin sebebi. Ve sen… onu durdurabilecek tek kişisin.”Çok garipti kendisi işik saçiyordu ancak her yeri ebedi karanliğa gömuyodu.Selis geri çekildi. “Ben nasıl durdurayım?! Ben savaşçı falan değilim!”

Serin yavaşça ona yaklaştı, sanki bir rüzgâr yüzünü okşuyordu.“Gücün doğuştan. Korkun, hatırlamanı engelliyor. Kendini kabul ettiğinde ışığın uyanacak.”Umbrax yaklaşırken dünya titredi. Ağaçlar soldu, gökyüzü mor yerine kül griye döndü.Ve Umbrax gittikçe parladı belkide bütün isiği kendisine almak istedi kim bilir ama bunu basardiğini gorebiliyorduk.Serin Selisi’ın elini tuttu.“Gözlerini kapa. Işığını çağır.”Selis gözlerini kapadığında içindeki tüm korku, tüm endişe, tüm belirsizlik birleşip yoğun bir enerjiye dönüştü. Sanki kalbinin derinliklerinden bir kapı açıldı. Sanki senelerdir içinde olan o belli belirsiz güç Bir anda patlak verdi.Bir sıcaklık yayıldı, nefesi güçlendi, her hücresi ışıkla doldu.Gözlerini açtığında ellerinden beyaz,mavi bir enerji akıyordu.Umbrax’ın dev gölgesi üstlerine eğildiğinde Selis kendini geri çekmedi. Ellerini öne doğru uzattı. Işık Umbrax’a çarpınca bütün dünya titreşti. Bir çığlık, binlerce yankı ve ardında sessizlik.Karanlık dağıldı. Umbrax’ın gövdesi karanlık içinde çözülüp kayboldu.Serin’in gözleri gururla parladı.“İşte bu yüzden seçildin. Solnera’ya yeniden hayat verdin.”Solnera’nın renkleri geri geldi: Ağaçlar ışıldadı, gökyüzü yeniden morun yüzlerce tonuyla parladı. Yaratıklar sevinçle havada döndü. Solnera şarkı söylüyordu sanki.Selis derin bir nefes aldı.“Peki şimdi ne olacak? Ben geri dünya ya dönecekmiyim”Serin yumuşak bir tonla cevap verdi:“Bu artık senin kararın. İki dünyanın da kapısı sana açık. İstersen burada kalırsın. İstersen kendi dünyana dönersin. Ama şunu bil: Nerede olursan ol, içindeki ışık hiçbir zaman kaybolmayacak.”Selis gökyüzüne baktı. İçinde yıllardır hissetmediği kadar güçlü, sağlam ve tamamlanmış hissediyordu.Belki Solnera onun gerçek yuvasıydı… Belki de insan dünyasında hala tamamlaması gereken bir yol vardı.

 

 

(Visited 2.002 times, 1 visits today)