YENİ YIL

Her şey o tuhaf ışığın pencereden içeri dolmasıyla başladı. O gece normal bir cuma gecesiydi. Okulun yorgunluğuyla kendimi yatağa attım. Aradan bir saat sonra tam uyuyacakken camdan çan sesleri gelmeye başlamıştı ki ışık da beraberinde geldi. Tam pencereyi açacakken içeri bir araç daldı. Fakat bu araç araba değildi; üstünde bir sürü düğme vardı ama direksiyonu yoktu. Tekne desen tekne değil. Bir kere arabayı zaten geyikler sürüyordu.

Bir anda içinden ince bir ses “Ah, çakıldık!” dedi ve ayağa kalktı. Bu bir elfti! Saçları turuncu renkteydi ama oldukça kısaydı. 1.60 boyundaydı. Beni görünce gülümsedi ve “Merhaba.” dedi. Onu görünce ortam zaten korku filminden farksız olunca çığlığı bastım. Elf ise bana sakinleşmemi söyledi fakat nafileydi.

En son elf ile biraz konuşunca onun hakkında bilgi edindim. Bana adının Birce olduğunu söyledi. Onunla sohbet edince hakkında daha fazla şey öğrendim. Mesela Birce’nin garip aletler yapabildiğini ve muhteşem bir bilim insanı olduğunu anladım. Kendisi bir elf olduğundan her yıl en az yüz adet hediye yapması gerekiyordu ama bu sınırı her sene kıl payı kaçırıyordu. Mesela bu sene seksen yedi tane hediye yapmıştı. Bundan iki dakika sonra ikinci kalp krizi geldi.

Tam biz Birce ile konuşmaya dalmışken arkadan bir ses, “Merhaba Birce, peki bu kim?” dedi. Bu sefer Birce de benimle birlikte çığlık attı. Ben bu sefer çok daha fazla korktuğum için korkudan elfin yüzüne bir tekme attım. Elf daha ne olduğunu anlamadan Birce, benim başlattığım işi tamamlamak istercesine ikinci tekmeyi atar atmaz bir “ah” çekip, “Ayaz, sen miydin?” diye afallamış gibi baktı.

Bu sefer sepetten Ayaz çıkmıştı desek tam olurdu. Tabii Ayaz uzun boylu, sıska bir elfti ama onun saçı beyazdı. Bu sefer Birce ile olan konuşmamıza Ayaz da dâhil oldu. Ayaz ise tam bir şaklabandı. Çok tembeldi ama bir o kadar da becerikliydi. Bize bir sihir gösterisi yaptı, dillere destan bir gösteri sergiledi. Ama iş hediye yapmaya gelince elli hediyeyi zor yapıyordu.

Konu, şimdi nasıl çakıldıklarına gelmişti. Birce halsiz bir şekilde, “Bu gece her şey yolunda gidiyordu ta ki araba parçalanıp ortadan ikiye ayrılana kadar. Santa ve iki elf diğer yana doğru uçtu fakat biz ve Çorap bir baktık buradayız.” dedi. Ben tabii “Çorap” ismini duyunca şaşırdım ve “Çorap mı?” dedim. Birce ise gülerek ren geyiğini gösterdi. Ben hayretler içerisindeydim. Onca zamandır oradaki kocaman ren geyiğini fark etmemiştim.

Ayaz “Bence bunu baş düşmanımız Krampus yapmış olabilir. Zaten kendisinin Azkaban’dan kaçmış olduğu söylentileri her yerde dolanıyor.” dedi. Birce kızgın bir şekilde, “Bu olamaz Ayaz. Hem bu olsa bile buranın yerini bilmesi sence yüzde kaç, hayır binde ihtimal.” dedi. Sonra yeniden sakinleşerek, “Her neyse, bizim şu anda Santa’yı, elfi, Alya’yı ve Ponpon’u bulmamız lazım.” dedi. Aslında haksız da değildi. Krampus kaçmış olsa bile Santa olmadan onu yenmek rüyada bile zor olurdu.

Birce, beni ve Ayaz’ı Çorap’ın üstüne atlatıp bir anda havalara uçurdu. Onlar Santa’yı arıyorlardı, ben ise umursamaz bir şekilde eğleniyordum. Sonuçta bunu bir daha yaşayıp yaşamamak tamamen şans işiydi. Tam Birce, “Evet, buldum! İşte oradalar!” dedi. Bu beni mutlu etmişti ama bir yandan da buradaki yolculuğum sona ermişti.

Sonunda Santa, iki elf ve Ponpon’un yanına kavuşmuştuk ki Krampus içeri daldı. Sanki yeni yıl partisine davet edilmemiş gibiydi. Tam Santa’ya doğru ilerlerken bu dört çaylak elf, resmen “Yerinde dur!” dermişçesine Santa’nın önüne geçti. Krampus buna şaşıracakken Santa ona son darbeyi indirdi. O günü hiç unutmuyorum.

(Visited 3 times, 3 visits today)