Elif, uzun zaman sonra köydeki eski evlerine gitti. Çocukken en çok bahçedeki büyük ceviz ağacını severdi. Yazın gölgesinde oturur, dedesiyle sohbet ederdi. Ama bu kez bahçeye girince sessizlikle karşılaştı; fırtına ağacı devirmişti.
Elif üzüldü ve yavaşça ağacın köklerinin olduğu yere gitti. Toprağı elleriyle araladı. O anda köklerin arasında minicik bir filiz gördü. İncecik, yeşil bir dal, toprağın içinden gökyüzüne uzanıyordu. Elif gülümsedi. Dedesinin bir sözü aklına geldi:
“Bir ağaç yıkılsa bile kökleri yaşarsa, umut da yaşar.” Filizi korumak için etrafına birkaç taş koydu. Kalbi birden hafifledi; eskiden hissettiği o güzel duygular geri gelmişti. O an, umudu yeniden yeşeriyordu içinde. Elif, o günden sonra her sabah bahçeye gidip filizi suladı. Günler geçtikçe filiz büyüdü, yaprakları çoğaldı. Kuşlar dallarına konmaya başladı. Elif, her yeni yaprakta dedesinin gülümsemesini görür gibiydi.
Bir yıl sonra filiz artık küçük bir ağaç olmuştu. Rüzgâr dallarını salladıkça Elif’in içi sevinçle doluyordu. Artık biliyordu ki ne olursa olsun, sevgiyle bakılan her şey yeniden büyür. Tıpkı umut gibi, tıpkı hayat gibi.
