Yeniden Yeşeren Bir Filiz

Çok çok eski zamnlarda kasabanın kenarında, kimsenin uğramadığı eski bir ev vardı. Bahçesi yıllardır bakımsızdı; kurumuş dallar birbirine dolanmış, rüzgâr estiğinde iç içe geçmiş uğultulu ve rahatsız edici bir fısıltı çıkarıyorlardı. İşte o eve, uzun yıllar sonra ilk kez biri geri dönüyordu: Elif.

Elif, çocukluğunu, yıllarını, en güzel hatıralarını geçirdiği bu eve adım attığında, kapının gıcırtısı bile ona çok tanıdık geldi. Avuç içinde döndüre döndüre getirdiği küçük bakır anahtarı yuvaya sokarken kalbi tuhaf bir şekilde hızlandı. İçeriye girince, duvarlarda asılı duran eski fotoğraflara baktı. Tozların arasından zor seçilebilen yüzlerde bir zamanlar hissettiği mutluluk ve huzur şimdi sanki başka birine aitmiş ve Elif seyirciymiş gibi görünüyordu.

Bu eve geri dönme cesaretini bulması bile büyük bir mucize gibiydi. Ailesini kaybettikten sonra kasabayı terk etmiş, yıllarca şehirlerde kendine ait bir yer aramıştı. Ne var ki ne okulda ne işte ne de kalabalık sokaklarda aradığı o eski mutluluğu ve huzuru bulabilmişti. Kalabalığın içinde daha da yalnızlaşmış, hafızasında bir köşeye sıkışmış çocukluğu her gece biraz daha ağırlaşmıştı. Sonunda, neyle yüzleşmesi gerektiğini bilmeden ama bir şeylerin değişmesi gerektiğini hissederek geri dönmüştü.

En sevdiği ve hep sohbet ettiği kiraz ağacını görmek için bahçeye çıktı. Zamanın acımasızlığı her köşeye sinmişti maalesef. Küçükken salıncak kurduğu dut ağacının tek bir dalında bile yaprak kalmamış, toprağın bereketi kapkaranlık bir sessizliğe dönüşmüştü. Ama Elif pes eden biri değildi. Marketten aldığı küçük küreği toprağa sapladı. “Buraya tekrar hayat gelecek,” diye fısıldadı ve söz verdi kendi kendine.

İlk gün, saatlerce yabani otları temizledi. İkinci gün, toprağı havalandırdı, kenarlara küçük taşlarla güzel bir yol yaptı. Üçüncü gün sabah olduğunda, daha güneş doğarken bahçede çalışıyor buldu kendini. Ellerinin içi su toplamıştı ama umurunda değildi. Ne kadar çok uğraşırsa, içindeki ağırlığın o kadar hafiflediğini hissediyordu.

Dördüncü gün, bahçenin köşesinde küçücük bir filiz gördü. Önce gözlerine inanamadı. Rüzgârla birlikte hafifçe kıpırdayan o yeşil minicik şey, yıllardır bu evde var olmayan bir şeyin işaretiydi. Bir hayatı , bir başlangıcı simgeliyordu bu minik filiz. Dizlerinin üzerine çöktü ve filizi parmak uçlarıyla okşadı. O an, kalbinin bir köşesinde uzun süredir karanlığa gömülmüş olan bir his kıpırdadı. Umudu yeniden yeşeriyordu.

Günler birbirini kovaladı. Filiz büyüdü, bahçeye serptiği tohumlar çiçeklenmeye başladı. Renkler, kokular, kelebeğin ince kanat çırpışı… Hepsi, Elif’in içindeki yaraları teker teker onaran bir ilaca dönüşüyordu. Bazen bir komşu uğruyor, bazen yoldan geçen biri bahçenin güzelliğine şaşırıp kapının önünden uzun uzun bakıyordu.

Bir akşamüstü, bahçede otururken güneşin kızıllığı çiçeklerin üzerine düşüyor, rüzgâr narin bir müzik gibi etrafta dolaşıyordu. Elif, sandalyesine yaslanıp derin bir nefes aldı. Bu ev, bir zamanlar acının sembolüydü. Ama şimdi azmi sayesinde kendi elleriyle yeniden inşa ettiği bir huzur alanına dönüşmüştü.

Belki tüm yaraları kapanmazdı. Belki bazı acılar asla unutulmazdı. Ama Elif artık biliyordu: İnsan, kendi içindeki toprağı da tıpkı bir bahçe gibi iyileştirebilirdi. Yeter ki bir filizin büyümesine izin versin.

(Visited 1 times, 1 visits today)