Bir gün gökyüzünden mavi yerine yeşil akmaya başladı. İnsanlar sabah güneşin doğuşunu izlerken, bu alışılmadık manzara onları derin bir şaşkınlığa soktu. Mavi yerine her şeyin yeşile dönmesi, sanki doğa kendi rengini değiştirmiş gibi bir his uyandırıyordu. Yeşil, her geçen dakika biraz daha yoğunlaşıyor, gökyüzü, deniz, hatta bulutlar bile bu rengin tonlarına bürünüyordu.
Murat, o sabah erkenden uyanmıştı. Pencereye yaklaşarak, geleneksel mavi gökyüzünü bekliyordu. Ama gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Gökyüzü, bahar aylarının yemyeşil çimenleri gibi parlak bir yeşile bürünmüştü. Hemen telefonunu alıp dışarıdaki manzarayı kaydetmeye başladı. “Bu bir hata olmalı,” diye düşündü. “Belki de hava kirliliği bir şeyler yapmıştır, ama bu kadar büyük bir değişim… Olamaz!”
Sokağa çıktığında, etrafındaki herkesin aynı şaşkınlıkla başını gökyüzüne kaldırdığını gördü. İnsanlar birer birer birbirlerine bakarak, gözlerinde aynı kararsızlığı ve korkuyu taşıyorlardı. “Yeşil gökyüzü! Ne demek bu?” diye mırıldanıyordu bir adam. Bir kadın, cep telefonuna bakarak, çevrimiçi haberlerin bu konuda bir açıklama yapıp yapmadığını araştırıyordu.
Saatler geçtikçe, yeşilin tonu daha da koyulaştı. Bütün şehirde bir huzursuzluk başladı. İnsanlar sokaklarda ellerinde telefonlarla birbirlerine haberler aktarıyor, bilim insanları bir açıklama yapana kadar gözlerini gökyüzünden ayıramıyordu. Medya, bu olağanüstü durumu “Yeşil Gökyüzü Krizi” olarak adlandırdı.
Bir hafta sonra, dünya çapında yapılan bir açıklama ile herkes rahat bir nefes aldı. Bir grup bilim insanı, atmosferdeki oksijen seviyelerinin hızla artması nedeniyle gökyüzündeki maviliğin yerini geçici olarak yeşilin aldığını belirtti. Doğa, insanlara yeni bir uyanış sunduğunun sinyallerini vermişti. Bu değişim, dünya üzerindeki yaşamın sürdürülebilirliğini ve insanların çevreye duyduğu sorumluluğu hatırlatmak için bir işaret olarak görülmeye başlandı.
Murat, bir gün içinde yaşanan bu tuhaf dönüşümü düşündü. Gökyüzündeki yeşil, ona hayatın ne kadar kırılgan ve değişken olduğunu hatırlatmıştı. İnsanoğlunun doğa ile uyum içinde yaşaması gerektiği gerçeğini bir kez daha fark etti.