Yoksullukla Başbaşa

Annemin mutfaktan gelen sesiyle uyandım. “Çocuklar yemek hazır!”. Bu benim için şaşırtıcıydı çünkü genelde kahvaltı bile yapmadan annem bizi en yakın nehre su almaya gönderirdi. Hasır ve yabani otlardan oluşan yatağımdan kalktım ve sofraya oturdum. Annem bir şekilde koca bir ekmek bulmuştu. Sorduğumda öbür ülkelerden yardım için gelen bir topluluk insandan bağış olarak geldiğini söyledi. Bir parça koparıp yedim ve ne kadar lezzetli ve doyurucu olduğunu fark ettim. Bunu yapmak annemin anlattığı hikayelerdeki yer değirmenlerinden gerektirirdi. Afiyetle bize düşen payı yedik ve görevlerimizi yapmak için yola koyuldu. Ben ve 3 kardeşimin  görevi nehirden su getirmekti. Babamın görevi avlanmak, annemin göreviyse yakındaki araziden meyve ve sebze toplamaktı. Babam çoktan kahvaltı yapmış, mızrağını ve yayını alıp çıkmıştı. Ben ve kardeşlerim de kahvaltımızı yiyip kovalarımızı aldıktan

sonra yola koyulduk. Yol güneşin tepeye gelişine kadar, geri dönüşü ise güneşin batımından biraz öncesine kadar sürüyordu. Yolu Yavaşça yürümeye başladık. Herhangi vahşi hayvanlardan kaçınarak ve olabildiğince çabuk ama koşmuyorduk. Gücümüzü su taşırken kullanmaya özen gösteriyorduk. Gidiş yolunda benden sonraki en büyük kardeşim bana şöyle bir soru sordu:”Abi biz neden bu kadar fakirken öbür ülkeler çok zengin?”. Bu soruyu sormak aklımın ucundan bile geçmemişti daha önce. Sanki bize haksızlıkmış gibi hissettiriyordu. Ancak sürekli bize yardım kampanyaları benzeri şeyler açıyorlardı. Suları alırken bile aklımdan bu geçiyordu. Bize yardım etmek istiyorlarsa neden çok büyük miktarda yemeği bize bir kerede göndermiyorlardı? Veya tarıma yardım etmiyorlardı? tam bu düşüncelere dalmışken arkadaşım Okot bana seslendi. Bir anda düşüncelerden çıktım ve bana doğru koştuğunu gördüm. Yan köyden bir arkadaşımdı genelde su almaya giderken görüyorduk birbirimizi. Dönüş yolundaki yol ayrımına kadar konuşup şakalaştıktan sonra vedalaşıp kendi yollarımıza gittik. Dönüş yolunda yine vahşi hayvanlardan uzak kalıp olabildiğince çabuk gittik ve eve ulaştık. Babam bugün şansımıza bir adet ceylan avlamıştı ve eve getirmişti. Bizi bir ziyafet bekliyordu çünkü annem büyük bir patlıcan ve iki domates bulmuştu. Annem domatesi dilimledi hepimize bir dilim et koydu ve yanına patlıcan parçaları serpiştirdi. Dört gündür yediğim en iyi yemekti bu. Hemen tabağımızdakileri silip süpürdük. Biz yemeğimizi bitirene kadar güneş de batmıştı. Kapıyı kilitledik ve mutfağı toplamaya başladık. Bulaşıkları yıkamak için babam suyu bulaşıklara döküyor annem de hasır fırçayla tabağı temizliyordu. Mutfağı tamamen toplayıp yataklarımıza yattık ve güzelce uyuduk.

(Visited 3 times, 1 visits today)