Zamanın Yankısı

 

Hayatın en tuhaf yanı, zamanın hiç durmadan akıp gitmesi. Sanki bir nehirdesiniz ve sürekli bir yerlere sürükleniyorsunuz. Ama işin ironik tarafı şu: çoğu zaman bu akışın farkında bile olmayız. Sabah kalkarız, işe gideriz, işlerimizi hallederiz ve akşam olunca yorgun bir şekilde uykuya dalarız. Ertesi gün, aynı döngü yeniden başlar. Bu rutin, bir süre sonra bizim için o kadar alışılmadık hale gelir ki, zamanı anlamak ve ona yön vermek bir lüks gibi gelir.

 

Bir zamanlar ben de bu döngünün içindeydim. Zamanı bolca harcıyordum ama harcadığım şeyin ne kadar kıymetli olduğunu anlamıyordum. Her gün bir şeyleri erteliyor, işlerin bitmesini bekliyor ama sonunda kendimi hep aynı noktada buluyordum. “Yarın başlarım” dediğim işler bir türlü başlamıyordu. Kitap okumak mı? “Bir ara okurum.” Bir arkadaşı aramak mı? “Hafta sonu yaparım.” Oysa hiçbir zaman o “bir ara” ya da “hafta sonu” gelmiyordu. Çünkü zamanı yönetmek yerine, ona teslim olmuştum.

Cep Saati

Bir gün, sokakta yürürken bir saat tamircisine rastladım. Vitrinde eski, büyük bir cep saati vardı. Saati inceledim, saniyeleri sessizce ilerliyordu. Saatin kendisi eski olmasına rağmen çalışıyordu. Tamirci bana dönüp gülümsedi ve “Bu saat yüz yıldır çalışıyor,” dedi. Yüz yıl! O an anladım ki, zaman aslında hep aynı hızda akıyor. Değişen tek şey, bizim ona nasıl yaklaştığımız.

 

Zamanı daha iyi anlamaya başladım. Artık her şeyi kontrol etmeye çalışmak yerine, zamanı nasıl değerlendirdiğimi düşünmeye başladım. Küçük adımlar attım. Sabahları telefonuma bakmak yerine biraz yürüyüş yapmaya başladım. Akşamları dizi izlemek yerine sevdiğim bir kitap okumaya başladım. Kısa süre içinde bu küçük değişikliklerin büyük etkisini fark ettim. Zamanı doğru kullandıkça, hayat daha anlamlı hale geldi.

 

Zamanla öğrendiğim bir şey var: Zaman bize verilmiş bir armağan. Ama bu armağanı nasıl kullanacağımız tamamen bize bağlı. Zaman asla durmaz, beklemez. Eğer ona sahip çıkmazsanız, o sizi bir gölge gibi takip eder ve sonunda size hükmeder.

 

Artık her günümü daha dolu yaşamaya çalışıyorum. Sabahları güneşin doğuşunu izlemek için birkaç dakika ayırıyorum. Bir kahve içerken pencereden dışarı bakıyorum ve doğanın güzelliklerini fark ediyorum. Küçük, sıradan gibi görünen şeylerin aslında ne kadar değerli olduğunu anlıyorum. Yavaşça ve farkındalıkla yaşamak, hayatın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyor.

 

Şimdi, her gün sonunda kendime şu soruyu soruyorum: “Bugün gerçekten yaşadın mı?” Eğer cevabım evet ise, o günü kazandığımı hissediyorum. Çünkü artık biliyorum ki, zamanı yönetemeyen, sonunda zaman tarafından yönetilir.

 

Hayat bir akış, ve o akışta kaybolmamak bizim elimizde. Önemli olan, o akışa yön verebilmeyi öğrenmek.

 

(Visited 31 times, 1 visits today)