Her zamanki gibi sıradan bir hafta sonu sabahına uyanmıştım. Annem mutfakta en sevdiğim pankekleri yapıyor, babam ise ona bulaşık makinesini boşaltarak yardım ediyordu. Ben de bir yandan kitap okuyup bir yandan onları izliyordum.
O sırada gözüm mutfağın penceresinden dışarıya kaydı ve gördüklerime inanamadım. Evimizin etrafı zombilerle dolmuştu. Herkes sağa sola kaçışıyor, zombiler ise insanları kovalıyordu. Ortam sanki dev bir ebelemece oyunu gibiydi ama işin içinde gerçek tehlike vardı.
Hemen annem ve babama haber verdim, pencereden dışarıyı görmelerini sağladım. Gözlerine inanamadılar. Babam emekli bir albay olduğu için şanslıydık. Üstelik keskin nişancı olan Beratı da yanımızdaydı. Babam silahını sakladığı yerden çıkardı ve biz de onun arkasında hazırlandık.
Zombiler kapımıza kadar geldiğinde biz pusuya yatmıştık. Kapıyı açar açmaz babam ani bir hamleyle hepsini teker teker etkisiz hâle getirdi. Son zombi düştüğünde annemle birlikte derin bir nefes aldık.
Babam dışarıdakilere yardım etmek için evden çıktığında biz de annemle güvenli bir yere saklandık. Neyse ki babamın silah kullanan birçok arkadaşı vardı ve istila kısa sürede sona erdi.
O günden sonra babama ve arkadaşlarına olan saygım daha da arttı; onlar bizim gerçek kahramanlarımızdı.
