Her zaman olduğu gibi erken kalktım, giyindim ve çalışmak için çalışma yerime gittim. Neden gittiğimi sorarsanız, elbette ailem çalışıyor; fakat bu, geçinmemiz için yeterli olmayan bir miktar para demek. Ailede en büyük çocuk olarak çalışmak benim görevim oluyor.
Sabah erkenden kalkıp tuğla yapmaya gidiyorum. Orada benim gibi birçok çocuk çalışıyor. Keşke ben de okula gidebilseydim, tabii benimle çalışan o çocuklar da… En azından üçümüz çalışıp küçük kardeşimi okula gönderebiliyoruz. Tuğlalardan her gün tam 250 tane yapmamız gerekiyor. Böylece bize her gün bir miktar para veriliyor.
Tuğlaları bitirince akşam oluyor. Çalışma yerinden eve dönerken yanımda aldığım beş veya bir litrelik bidonları dereden dolduruyorum; böylece az da olsa su kullanabiliyoruz. Fakat su çoğu zaman kirli oluyor ve bazen hastalıklara neden olabiliyor. Ama kullanabileceğimiz tek su bu…
Sabah bulduğum küçük bir ekmek parçası alıp yiyorum. Fakat her zaman bulunmuyor, çoğu zaman sadece akşamları ailemle yiyebiliyorum. Akşamları genellikle annem pilav pişiriyor. Pirinç, şu anki durumumuzla yiyebileceğimiz en iyi yemek diyebilirim. Eğer o gün şanslıysak, yemekten sonra biraz meyve veya çerez yiyebiliyoruz. O meyve ve çerez günlerinin mutluluğunu bana başka hiçbir şey veremiyor.
Yeterli yemek alamadığımızda, o günden önceki meyve ve çerezleri yiyoruz ama bu sefer doyurmuyor. Bu yüzden eğer yemeğin üstüne yediysek şanslıyızdır. Yemek yedikten sonra kardeşimle oyun oynarız ve ona ev ödevlerinde yardım ederim. Aslında ben de küçükken az da olsa eğitim almıştım, bu yüzden ona yardım edebiliyorum. Bazen merak ettiğim veya öğrenmek istediğim konuları kardeşime söylüyorum, o da bana anlatıyor. Böylece az da olsa bir şeyler öğrenebiliyorum.
Kardeşimle zaman geçirdikten sonra yatağıma yatıyorum ve uyuyorum. İleride böyle sıkıntılar çekmemek için kendimi mesleğimle hayal ediyorum. Henüz karar veremedim ama çok başarılı olacağıma eminim.
