Deniz Kıyısında Başlayan Aşk

Saman rengi çimlerde yürüyüş yapan Leyla, gözlerini güneşin batışına dikmiş, yavaş ve küçük adımlarla ilerliyordu. Gün batımı gökyüzünü kızıl renklere boyarken, deniz dalgaları hafif bir ritimle kıyıya çarpıyordu. Uzun zamandır kalbinde olan bir aşk arayışı içindeydi ve etrafında olan biten her şey onun içini huzurla dolduruyor ve ona bu arayışında ilham veriyordu.

Deniz kıyısına giden taşlı patika yolda yürürken etrafındaki çiftlerin kol kola girmelerini izliyordu. Onları izlerken içi huzur ve neşeyle dolup taşıyordu. Aklından geçiriyordu ” Acaba ben de bir gün böyle bir sevgi hissedebilecek miyim?” Leyla deniz kenarına yaklaştıkça kulağına gelen dalga sesleri yükseliyor, herkesin bahsettiği o görkemli çınar ağacını daha da yakından görmeye başlıyordu.

Deniz kenarına geldiğinde gördükleri onu şaşırtmıştı; büyülenmiş, ruhu hafiflemiş gibiydi, sanki bir anda aklında olan bütün sorunlar gitmişti. Altın rengi kumların üstüne ilk adımını atar atmaz o kumların diğer gördüğü kumlardan daha farklı olduğunu anlamıştı. Dizlerin üstüne çöktü, elini kuma daldırdı ve bir avuç kum aldı. Aldığı kum elinden akarken kendini cenneteymiş gibi hissetti. Her kum tanesi düştüğünde içi huzurla doluyordu ama içinde hala bir boşluk vardı.

Sıcağın ve dalgaların yatıştırma etkisiyle mayışmıştı. Kendine uyumak için bir yer ararken karşısında herkesin övüp bitiremediği o görkemli çınar ağacını gördü. O sağlam ve kalın gövdesi sanki üstünde devasa bir tabaka tutan bir sütuna benziyordu. Yaprakları sanki yeşilin koyu, açık bütün tonları karıştırılmış ve ona boyanmış gibiydi.

Çınar ağacının altına geldiğinde bütün deniz kıyısında sadece orda çimen olduğunun fark etti. Çimen o kadar yumuşaktı ki Leyla kendisini bir pandanın gövdesine yatıyor zannediyordu. Kafasını koyar koymaz gözleri kapandı ve uykuya daldı.

Leyla uyandığında aradan nerdeyse iki saat geçmişti. Havanın kararmasına çok az kalmıştı. Elini yüzünü denizde yıkadıktan sonra ayıldı. Etrafta hiç insan var mı diye bakınırken gözüne bir şey battı. Gördüğü şeyin insan olup olmadığını anlamak için yanına gidiyordu. Yakınlaştıkça onun bir erkek adam olduğunu anladı ve adama doğru ilerlemeye başladı.

Leyla adamın yanına gittiğin de ”Merhaba” der demez adam yerinden zıpladı ve ” Aman Allah’ım, ödümü kopardın!” dedi.  ” Korkuttuysam özür dilerim. Sadece bu saate burada ne yaptığını sormaya gelmiştim.” dedi. Adam, gülümseyerek cevap verdi: “Benim adım Can. Ay ışığının büyüsünü kavanoza hapsediyorum. Böylece, sevdiceğim için bir parça ay ışığı taşıyabiliyorum.” Leyla’nın yüzünde bir gülümseme belirdi ve Can’a sormadan edemedi: “Çok romantik bir fikir. Benim adım Leyla. Sevgiliniz için mi yapıyorsunuz bunu?” Can, gözlerinde ay kadar parlak bir ışıltıyla, “Evet, onun için,” dedi. “Sevgilim, bu ışıkların benzersizliği kadar özel ve güzel.”

Bir an sessizlik oldu. Leyla Can’ın yüzündeki duyguyu hisseti. Karşısındaki adamın içtenliği ve samimiyeti onu etkilemişti. Yüzü kıp kırmız olmuştu. Gözlerini hafifçe kaçırarak “Gördüğüm en güzel şeydi” diye mırıldandı. Can, Leyla’nın içten sözlerine karşılık vererek, “Bir dakika, sana bir şey göstermek istiyorum,” dedi. Kavanozu Leyla’ya uzattı. Leyla, kavanozu alıp içine bakarken, gözleri parladı. O ışık dansı, kalbini derinliklerine kadar işlemişti. Aniden, karşısındaki adamın samimiyetiyle bir his uyandı içinde. O an, bir şeyin değiştiğini, ikisinin arasında özel bir bağ oluştuğunu hissetti.

Gözlerini Can’a çevirerek teşekkür etti. O geceden itibaren Leyla ve Can, birbirlerinin hayatlarında parlayan en güzel ışık olmuştu. Bu ışık onların kalbinde sonsuza dek süren bir aşkın başlangıcıydı. Her ay ışığı altında, kavanozdaki ışıklar gibi, sevgileri ve tutkuları sonsuzluğa ulaşacaktı.

(Visited 3 times, 1 visits today)