Sabahın erken saatlerinde uyandım. Yerde yatıyordum ve başım ağrıyordu. Etrafıma bir süre bakınıp ayağa kalktım. Neler olduğunu bir türlü hatırlayamıyordum. Ağır adımlarla koridora çıktım, kafamı sağa doğru çevirdim. Koridorda asılı duran rafların üzerindeki fotoğraflar devrilmişti, hatta bir tane raf yerinden çıkmıştı. Bir şeylerin ters gittiğini anladım ve hızlıca odama koştum. Dolabıma doğru baktım. Yerinden oynatılmıştı. Hızlıca dolabı ileri doğru çektim, arkasında sakladığım değerli eşyalarım orada yoktu. Dolabı olduğu gibi bırakıp içeriye doğru koşar adımlarla yürüdüm. Bir yandan yürürken bir yandan da neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum fakat hatırlayamıyordum. Salona girdiğimde köşede duran aile yadigarı vazonun artık orada olmadığını fark ettim. Televizyon yerindeydi. Teknolojik aletler çalınmamıştı, manevi değeri olan eşyalarım çalınmıştı. Hızlı bir şekilde telefonumu elime alıp polisi aradım. Polis geldiğinde bana bir şey hatırlayıp hatırlamadığımı sordu. Hatırlayamadığımı söyledim. Ayrıca polis bana olayın ne zaman olduğunu sordu, ona saatinden emin olmadığımı fakat dün olduğunu söyledim. Polisler bana kapının zorlanmadan açıldığını söyledi. Bu çok garipti. Çünkü kapıyı kilitlediğimden emindim. Polislere de böyle söyledim. Polisler gittikten sonra tekrardan odama girdim ve başka nelerin çalındığında baktım. Sadece boyutu küçük eşyalarım çalınmıştı. Sanırım taşıyamayacakları için büyük eşyalarımı çalmamışlardı, en azından ben böyle düşünüyordum. Telefonumu elime alıp en yakın arkadaşımı aradım. Telefon çalarken bir şey fark ettim. Yatağımın üstünde asılı duran tablo da gitmişti. Tablonun benim için manevi değeri çok yüksekti. Ayrıca çok da pahalı bir tabloydu. Evde çalınan tek büyük eşya o tabloydu. Ben bunları düşünürken arkadaşım telefonu açtı. Ona olan olayları anlattım, o da bu duruma şaşırmıştı. Polisler gibi o da bana bir şey hatırlayıp hatırlamadığımı sordu. Ona da hatırlamadığımı söyledim. Beni evine davet etti. İlk başta gitmek istemedim, evde oturup olan olayları düşünecektim fakat fazla ısrar edince bir şey diyemedim ve geleceğimi söyledim. Arabanın anahtarları nerede bıraktıysam orada duruyordu. Arabayı almamışlardı. Arabanın anahtarlarını alıp arkadaşım evine doğru yola koyuldum. Arabadayken bir yandan kapının nasıl zorlanmadan açıldığını düşünüyordum. Fakat aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Anahtarı kaybetmemiştim ve kapıyı kilitlemiştim. Arkadaşımın evine varmıştım. Arabayı park ettim ve kapısına gittim. Kapıyı açtı ve içeri geçmemi söyledi. İçeri geçtiğimde salon kapısının yarısının kapalı olduğunu gördüm. Normalde hep açık olurdu. Oturacağımız yere doğru geçerken kafamı sağa doğru çevirdim. Salondaki o tabloyu görünce her şeyi hatırladım. Dün evime giren oydu. Evin yedek anahtarı bir tek onda vardı. Maske takıyordu. Odama kadar gelmişti. Onunla bir süre boğuştuktan sonra beni yere serip kafama sert bir şeyle vurmuştu. Bunların hepsini hatırlıyordum. Ne yapacağımı bilemiyordum. Görmemiş gibi yapmaya karar verdim. Çünkü beni bayıltan birinin ne yapacağını bilmiyordum. Evden çıkana kadar normal davranmaya çalıştım. Tedirgin olduğum yüzümden belli olmalıydı ki arkadaşım bana arada iyi olup olmadığımı soruyordu. Bende dünkü olay yüzünden olduğunu söyleyip geçiştiriyordum. Evden çıkıp arabamla uzaklaştıktan polise haber verdim. Polis hızlı bir şekilde gelip evi aramaya başladı. Salonun kapısını açtılar. Ben de yanlarındaydım. Salonun içerisinde evimden çalınan vazom, tablom ve diğer değerli eşyalarımın hepsi vardı. Beni soyan en yakın arkadaşımdı. O günden sonra insanlara çok fazla güvenmeyeceğime kendime söz verdim.
