İnsan fıtratı gereği özgürlüğüne düşkündür. Ona bahşedilen sorgulama yetisidir bu ilişkiyi besleyen temen etken. Fakat özgür dünyaya gelen insan gerçekten de “serbest” midir hayatın her alanında?
İşte bu noktada iki farklı ideoloji ile karşı karşıyayız.Nietzsche özgürlük kavramının kaynağını sorumlulukla bağdaştırırken Jean Jacques Rousseau
İse insanın yaşam süresince kısıtlandığını dile getirmektedir.
Bu konu hakkında kafa yormak istesek başlangıçta tanımlar ilgi çekmektedir. Özgürlük bana göre bir insanın başka bir kişinin alanına müdahale etmeksizin istediği doğrultuda -elbette ki kanunlar çerçevesinde- yaşamını sürdürebilmesidir. Özgürlük kavramı çok geneldir ve üzerine eğildikçe dallanıp budaklanır.
Fakat şu mevzuya değinmek isterim ki bu tanımda dahi başka kişilerin sınırlarını ihlal etmemek koşulu bizi tek bir kavrama yönlendirecektir ve o da sorumluluktur.
Sorumluluk ise benim deyişimle yaptığın eylemlerin sonucunu üstlenebilme erdemi ve becerisidir.
İnsan yiğitçe göğüslemelidir hatalarının sonuçlarını aynı doğrularını sevinçle kutlaması gibi.
Bir yandan da zaten insanoğlu hep özgürlüğüne ve bundan kaynaklı refahına düşkündür lakin her dönem özgür mü yaşamıştır?
Maalesef hayır. Yirmi birinci yüzyılda yaşayan bizler hala insanların özgürlüklerinin ve haklarının ihlal edildiğine şahit oluyoruz. İnsan var oldukça bunlar da hep olacak fakat can sıkıcı olan sayıların gün geçtikçe artması ve yapılan müdahalelerin yetersiz kalışı. Böylelikle bizlerin de umudu zamanla köreliyor.
O nedenle ben Rousseau nun söylemini çok doğru buluyorum ne kadar hak vermek istemesem de. Onun yaşadığı dönemle şuan arasındaki tek farkın geçen yıllar oluşu da ayrı bir sorun. Ben Nietzsche’ye de katılıyorum çünkü sorumluluklardan bağımsız yaşanmak istenen özgürlüğün bugün bizi umutsuz kıldığı da apaçık ortada.
Yalnız belirteyim ,bu iki önemli filozofun hürriyet kapsamındaki düşünceleri ile ayrıştıkları nokta şudur : Rousseau duruma oldukça gerçekçi ve bazen pesimist bir tavırla yaklaşırken Nietzsche ise olguyu içerik bakımından ele almıştır. O nedenle ben bu iki fikri kıyaslarken vurgulamak isterim ki aralarındaki farkı konuşmak değil amacım. Hedefim iki nadide düşünceyi önemli bileşenleriyle kritik yapmak.
