Kaybolanlar

O sabah her sabahkinden farklı olarak alarmdan önce uyandım ki bu benim için çok garip bir durumdu çünkü normalde olsa alarmı bile kapatıp uyumaya devam ederdim. Uyandığımdan beri içimde bir huzursuzluk vardı ama çok da aldırış etmedim. Üstümü değiştirip evden çıktım. Her sabah uğradığım pastaneye uğradım. Hüsnü amca her zamanki yerinde oturmuş tahinli kurabiyelerini yiyordu. “Günaydın Hüsnü amca” diyerek kasaya doğru ilerledim. “Günaydın Derin kızım” dediğinde çoktan işlerimi halledip pastane kapısına gelmiştim bile. Hüsnü amca bunu her sabah yapardı ya kendini yemeğe fazla kaptırıyor ya da beni duymuyordu. Pastaneden çıktıktan sonra eve doğru yürümeye başladım çünkü arabam ordaydı. Her sabah mama verdiğim kedilerim evin önünde beni bekliyorlardı. Hemen arabadan aldığım mama poşetini kaplarına doldurmaya başladım. O sırada telefonum çaldı, arayanın kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Tabiki de asistanım Uğur’du. “Efendim Uğur.” dedim bıkmış bir sesle. Sabahları beni aramasından hoşlanmıyordum çünkü zaten bütün günüm onunla geçiyordu. “Derin Hanım hemen buraya gelmeniz gerekiyor bir sorun var.” dedi. “Yoldayım Uğur geliyorum.” diyip telefonu kapattım. Genel olarak beni her sabah bu şekilde aradığı için çok aldırış etmedim çünkü çoğu zaman aslında ortada bir sorun olmuyordu. Özel Alten Nesli Tükenen Hayvanları Koruma Ormanına ulaştığımda Uğur beni kapıda bekliyordu. “Hasan abi hastalanmış bugünkü temizlik işleri nasıl halledilicek?” “Sana da günaydın Uğur öncelikle sakin ol annemle konuşurum bugün için birini ayarlar” dedim. Gerçekten beni bunun için aradığına inanamıyordum. Uğuru severdim üniversiteden beri arkadaşımdı ama aramızda bir kaç yaş olduğu için benim son senemde o daha ikinci sınıftaydı. Mezun olduktan sonra burada çalışmak için bir başvuru yapmıştı. Zaten gönüllü kişilerle çalıştığımız için başvurusunu kabul etmiştim. Bazen gerçekten çok yardımcı oluyordu ama kriz yönetimi konusunda kesinlikle bir faciaydı ki bu bir kriz bile değildi. “Derin Hanım siz olmasanız biz ne yapardık” Uğur’un bu lafı üzerine küçük bir kahkaha attım. Neden attığımı anlamamış olacak ki yüzünü buruşturdu. “Hadi artık daha yapacak çok işimiz var.” dememle birlikte içeri doğru yürümeye başladık.

Her sabah önce pandaların bulunduğu ormanlık alana giderdim çünkü giriş kapısına en yakın olan yer orasıydı. Bulundukları alan büyük olduğu için sayımını tek başıma yapmam çok zordu. Stajyerlerle birlikte alanın dört bir yanına dağılıp pandaları sayardık. Sonrasında ise çitalara ve koalalara geçerdik. Biz bu işleri yaparken Uğur ve ekibi de flamingoları, deniz kaplumbağalarını ve ornitorenkleri sayardı. Sonrasında ise hepsi bana bildirilir bende anneme bildirirdim. Annem, Melike Alten, Alten Şirketlerinin sahibi. Babam gençliğinde bu işlerle fazla uğraştığı için emekli oldu ve işleri anneme, bana ve abime bıraktı. Ben halimden gayet memnunum ama abim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü o kutup bölgelerindeki işleri yönetiyor. Aslında bunu ona söylemem ama kabul etmek gerekirse onun işi benimkinden daha zor.

O gün diğer günlerden farklı olarak pandaların ve koalaların sayısında azalma  vardı. Uğur’a bunun neden olduğunu sorduğumda bana hayvanları bakım için özel bir kliniğe gönderdiklerini söyledi. Bundan ilk önce benim haberim olması gerekiyordu. Benim haberim yokken Uğur’un bilmesi açıkcası beni biraz şüphelendirmişti. Hemen gidip annemin ortağı Kemal Bey’e haber verdim. Kemal Bey’le uzun bir süredir birlikte çalışmamıza rağmen hakkında pek bir şey bilmezdik. Orta yaşlı, genel olarak takım elbise giyen, bakımlı ama pek konuşmayan biriydi. Olayı anlattığım zaman gayet sakin karşıladı ve anneme haber vermemi söyledi. Annemi aradım ama açmadı.

Hayvanların sayısındaki azalma birkaç gün daha devam edince şüphelenmeye başladım ve Uğur’dan kliniğin numarasını aldım. Telefonu açan kadın burada öyle hayvanlar yok demekle beraber orasının sadece bir veteriner kliniği olduğunu söyledi. Gerçekten ne olduğunu ve neden olduğunu anlamakta zorlanıyordum. O sırada Hasan abi yanıma geldi. “Hoş geldin Hasan abi geçmiş olsun.” dedim. Sesimde ki durgunluğu fark etmiş olacak ki “ Hayırdır kızım bir sorun mu var?” dedi. Hasan abiyi çok severdim ve çok da güvenirdim o yüzden ona anlatmaya karar verdim. “Belki duymuşsundur hayvanların sayısı gittikçe azalıyor” dedim. “Evet biliyorum Uğur oğlum bahsetmişti, hayvanları kliniğe götürüyoruz demişti. Sen sıkma canını yakında dönerler.” “Hasan abi ben bugün o klinikle konuştum ama orası sadece bir veteriner kliniğiymiş. Ayrıca hayvanların sağlık bakımı burada da yapılıyor ve gayet sağlıklıydılar yani kliniğe gitmeleri için hiçbir sebep yoktu.” dedim. Bunun üzerine Hasan abinin tavırları değişti. “Ne oldu bir şey mi gördün?” dedim. “Nasıl söylesem bilmem ki.” dedi. Huzursuz olduğu her halinden belliydi. “Geçen gün son temizlik işlerini hallederken Uğur oğlumu pandaların orada gördüm. Heralde bu olaylar yüzünden son kez sayım yapıyordur falan diye düşündüm ama ertesi gün bir tek pandaların sayısı azaldı.” Hasan abinin bu cümleleri üzerine artık Uğurla konuşmam gerektiğini anladım. Ertesi gün Uğur’u genel sayımdan önce yanıma çağırdım. Hasan abinin ve veterinerdeki kadının söylediklerini söyledim. Klinik numarası diye verdiği numarayı Kemal Bey’den aldığını pandalara ise gerçekten kontrol etmek için uğradığını söyledi. Hızlı adımlarla Kemal Bey’in odasına yöneldim. “Sen yaptın değil mi?” önce bu ani çıkışımı anlayamadı ya da anlamamış gibi yaptı. Olayı açıklayınca gülmeye başladı. “Sandığımdan daha çabuk çözdün” dedi. Evet hayvanları onun aldığını anlamıştım ama neden aldığını ve ne yaptığını anlayamamıştım. Neyseki buna gerek kalmadı ve Kemal Bey ondan beklemediğim bir şekilde açıklamaya başladı. “Bunu duymaya hazır mısın?” “Evet” dedim. Ne söyleyebilirdi ki? “Bir kaç yıl önce benim kızım öldü” diye başladığı cümlesi bile beni şok etmeye yetmişti çünkü Kemal Bey’in bir kızı olduğunu bile bilmiyordum. “Şaşırdığının farkındayım ama sen benim kızımı çok iyi tanıyordun bu iğrenç hayvanları toplamaları için gönderdiğin grupların başındaydı benim Deniz’im. Sizin dikkatsizliğiniz ve sorumsuzluğunuz yüzünden benim kızım o ormanların birinde kim bilir ne halde. Öldü mü yaşıyor mu en küçük bir arama bile yapmadınız. İşte bende bu yüzden sizin işlerinizin yolunda gitmemesi için elimden geleni yapmaya ant içtim.” Duyduğum şeyler karşısında ağzım açık bir şekilde olduğum yerde donakaldım. “Peki bunu bana neden şu an  anlatıyorsunuz? Yani neden hayvanları almaya devam etmiyorsunuz?” dedim. “Size gereken zararı hatta daha fazlasını verdim. Bu arada hayvanlarınız şu an insanların ayaklarında, yerlerinde veya ellerinde çok güzel aksesuarlar olarak kullanılıyor siz hiç  merak etmeyin.” Bunun üzerine daha fazla bir şey söyleme ihtiyacı hissetmeyerek odadan çıktım.

Olayların üzerinden birkaç ay geçmişti. Kemal Bey yaptığı yasadışı iş yüzünden tutuklanmıştı. Sonrasında işler Kemal Bey’in söylediği gibi oldu. En azından bir süre. Hayvanları korumak için tuttuğumuz o yerde onları koruyamadığımız için haberlere düştük ve çok sayıda hayvan severin öfkesini topladık. Ama sonrasında korumaya aldığımız hayvan sayısı artmaya başlayınca bu tepkilerde giderek azaldı. Sonuç olarak her şey eski haline döndü.

 

 

 

(Visited 32 times, 1 visits today)