Kaçaklar Treni

Her zamanki gibi onun gözünde ben haksızdım. Ama bir bilse başımdan geçenleri böyle yapmazdı, eminim. Böyle düşünürken trenin düdüğü çaldı. Gitarımı ve valizimi alıp trene doğru yürüyordum ki kendi kendime “Şu trenin önüne atlasam arkamdan kimler ağlayacak” diye düşündüm, sonra “Daha çok gencim, önümde koskoca bir hayat var. Böyle ufacık bir şey için kendi canımı niye vereyim” diye karşılığı geldi. Derin düşünce denizinde yüzerken yerler teker teker dolmaya başlamıştı. Kendime acilen bir yer bulmalıydım. Zar zor boş bir yer buldum. Deri koltuğa oturunca, bir anda kendimi yorgun hissettim. Uykumu dağıtmak için etrafa bakındım ama yeşil duvar kâğıdından başka bir şey yoktu duvarlarda. Masada ise bir metal küllük. İçi de bomboştu, beni sigara içmeye davet ediyordu adeta. İşte hayat kötü olan şeyleri ne kadar güzel gösteriyor deyince karamsar tarafım umutludan anında cevap geldi “Acı olmadan zaferin bir anlamı kalmaz”. Bu gidişle şizofren olacaktım trenden inmeden. Ancak görevli yanıma gelip biletimi sorunca bu tartışma bitti. Biletimi verdim adamcağıza. Şimdiden eski şehrimi özlüyordum. O sokaklar benim annemdi onlar beni besledi, beni onlar barındırdı soğuk gecelerde. Belki daha güzel bir hayatım olacaktı gitmeseydim. Umutlu tarafım hemen karşı çıktı “Nereden biliyorsun belki daha mutlu olacaksın orada”. Defterimi açıp içine bir şeyler karalamaya başladım. Yanıma kırmızı saçlı bir kız oturdu. Bir bana baktı bir de gitara. Böyle beş dakika boyunca süzdük birbirimizi. Sonra “Sen de mi kaçıyorsun” dedi. Bu cümle öyle bir etki yarattı ki zar zor evet diyebildim. Daha bu şoku atlatamadan yeni bir şok dalgası geldi. “Neyden”. Bunu cevabını bilseydim ayrıca ağızım da açılsaydı cevap verebilirdim. Ama yok. Felç geçirmiş gibi kaldım öyle. Omzumdaki dövmeye dokundu. “Sevgili mi?”. Sadece başımı sallayabildim. Yüzünde anlığına küçük bir gülüş oluştu. Ona sordum “Sen niye buradasın?”. Aynı bela deyince şaşırmadım. Boşuna halk arasında ‘Kaçaklar treni ’denmiyordu boşuna. Adını sorunca Deniz olduğunu öğrendim. Deniz’den bir öneri geldi “Yolumuz uzun, nöbetleşe uyuyalım mı?”. Evet deyince anında başını anında omzuma koydu “bayanlara öncelik” dedi. Aynı gün ikinci kez felç geçirmiş gibi oldum. Uykuya daldığından emin olunca başını bir kenara koydum ve gitarımı çıkardım. Kendi kendime. Bir süre sonra bundan da sıkıldım ve deniz uyanana kadar dışarıyı seyre daldım. Geride bir şehir bırakıyordum. Mutlu, üzüntülü, her türlü anısıyla bir şehir. Ancak bir dostu, ve bir sevgiliyi bırakıyordum arkamda. İyi mi yaptım, kötü mü o anda karar veremedim. İyice uyku basmıştı, kafamı boşaltıp bir uyuyabilseydim çok güzel olacaktı ama işte bende o şans yoktu ki, Deniz uyandı tam sıra bana geldi diye sevinirken tren yavaşlamaya başladı ve sonunda durdu. İstasyona varmışız, muavin öyle dedi. Dışarı çıktık. Temiz kır havasını içimize çektik, metropol havasına hiç benzemiyordu bu hava. Yolcuların hepsi bindikten sonra bindik. Deri koltuğuma oturur oturmaz uykuya daldım. Rüya görürüm ama hatırlamam. Yine öyle oldu. Uyandığımda kan ter içindeydim, çok zor nefes alıyordum. Nefesimi toparladım, Denize baktım ama yoktu. Vagona binerken de görmemiştim onu. Karamsar tarafım mola yerinde kaldığını veya daha kötü şeylerin başına gelmiş olabileceğini düşünüyordu, fakat umutlu tarafım ise tuvalette veya sigaraya gittiğini söylüyordu. Bütün kalbimle umutlu tarafımın doğru olmasını umuyordum. Kız geldiğinde ise çok rahatladım. Endişem yüzüme vurmuş olacak ki “Noldu iyi misin” dedi gördüğü anda beni. İçimde başka bir sıkıntı da vardı. Sanki bütün duvarlar üstüme geliyormuş gibi hissediyordum. Kafamı dağıtmak için tekrar gitar çalmaya karar verdim. Bazı bilindik şarkıları çalarken Deniz sözleri söylüyordu, böyle başladık şarkı söylemeye. Diğer yolcular da kısa süre içinde etrafımıza. Doluştular. Demek ki herkesi baymış bu tren. İstek şarkılar havada uçuşuyordu. Sırayla çalmaya başladım, bu arada Deniz de söylüyordu. Böyle saatler geçti ve sonunda yeni şehre varmıştık. Herkes eşyalarını toparladı, trenin durmasını bekliyordu. Kapılar açılınca bir anlık izdiham yaşandı. Dışarı çıkmaya çalışanlar ile içeri girmeye çalışanlar arasındaki bu görüntü tarihi bir savaşı anlatan bir film gibiydi. İstasyondan çıkınca burada yaşayan arkadaşlarımın yaşadıkları ve tarif ettikleri yere varmak için Sivrihisar sokağına saptım. Oradan ilk sağa sonra üçüncü sola saptım ve bakkalın önünden döndüm ve Değişim apartmanı karşımdaydı. Arkamdan çok tanıdık bir ses “Sen burada ne yapıyorsun” deyince korktum, yanlış bir yere mi geldim diye düşündüm. Hayır doğru yerdeydim. Cevap vermek için döndüğümde Denizi arkamda gördüm. Ben burada kalıyorum dedim o da “Ben de” dedi.
Sonra olanları hızlıca anlatayım. Arkadaşlarımızla bir grup kurduk, meşhur olduk, turnelere çıktık. Peki ya Deniz. Evlendik. Umutlu tarafım ne demişti? “Belki daha mutlu olacaksın o kentte” iyi ki trenin önüne atlamamışım, iyi ki o trene binmişim, ama en önemlisi iyi ki umudumu hiç kaybetmemişim.

(Visited 113 times, 1 visits today)