Paramparça Sessizlik

Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu. Ne hissedeceğimi bilemiyordum. İçimde fırtınalar kopsa da bunu dışıma yansıtamıyordum. Sanki ruhum ve bedenim aralarındaki uyumu kaybetmişti. Yaşadığım şeyler beni karanlık bir boşluğa doğru sürüklemiş gibiydi. Sonu olmayan bir uçurumda düşüyordum sanki. Yine de sessiz sakin bir düşüştü çünkü sözcükler bu durumu anlatmaya yetmiyordu. Dışarıdan bakan herkes hiçbir şey olmadığını, her şeyin olağan akışında olduğunu düşünürdü. Oysa onlar içimdeki sessiz çığlıkları göremiyorlardı.

Her şeyi ruhumun bir köşesine saklamıştım belki de dışarıya vurmak güçsüzlük, zayıflık gibi göründüğünden. Acılar, korkular, endişeler… İçimde kaldıktan bir zamandan sonra yüklerinin her geçen gün çok daha fazla artacağını nereden bilebilirdim ki? Bu yükler zamanla ruhumu tıpkı bir zehir gibi sarmıştı. Dışarıya çıkmak seslerini duyurmak istiyorlardı. Duyguları anlamak zorlu bir süreçti. Onları kontrol etmek karmaşıktı bu yüzden onları gizlemeye çalışmak en kolay yoldu. İlk başta içimizdeki duyguları kontrol etmenin kolay olduğunu düşünürüz çünkü gerçekleri bir maskenin ardında saklamak her zaman daha kolaydır. İçimize atmak, duygulardan kaçmak bir rahatlamaya sebep olur. Ancak bu rahatlık sadece kısa bir süre için geçerlidir. Omuzlarımızda biriken yükün ağırlığının farkına varmayız. Sonrasında biriken bu yükler altında ruhumuz ezilir kalır. Duygular içimizde patlamalar yaratmaya başlar. Bu sefer siz ne kadar onları dışarı vurmak isteseniz de onlar orada kalmak ister. Kontrol edilemez bir hal alırlar ve sizi ele geçirirler. Gözyaşlarının yerini karanlık düşünceler alır. Duygulardan kaçmak daha büyük bir karmaşıklığa yol açar. İşte o zaman sözcükler bile büyüsünü kaybeder, gözyaşları kurur. Üzüntüyü ruhunu en derinlerinde hissetsen bile hissizleşmiş hissettirir. Yaşarsınız ama nefes alamazsınız. Öyle tuhaf bir durumdur.

Güçlü görünmek için duyguları saklamamız aslında onlardan korktuğumuz içindir. Asıl güçsüzlük insan doğasının bir parçası olan bu duygulardan kaçmaktır. Onlarla yüzleşmek hem insanı daha güçlü kılar hem de daha özgür. Üzerinizde onca üzüntünün yükü olmadan ilerlemektir özgürlük. Acıların ağırlığı, sizin olduğunuz yere tutsak kalmanıza neden olur çünkü insan ve duygular bir bütündür. Duyguları bastırmaya çalışmak insanın ruhuyla çatışmasına benzer. Gerçek güç ise duyguları anlayıp, kabul edip onlarla bir uyum içerisinde olmaktır.

Belki de asıl önemli olan duyguları bastırmak, onları kimsenin görmemesini sağlamak değil onların varlığını kabullenip kendimizi keşfetmektir. Duyguları serbest bırakmak onlarla mücadele etmekten çok daha kolaydır belki de. İçimize attığımız her şey damla damla birikerek koskoca bir denizi oluşturur biz de tıpkı denizin dalgalarını kıyıya vurduğu gibi onlardan kurtulmalıyız. Denizimizi keşfederek, kendimizi anlamaya çalışırsak bu deniz içinde yüzmeyi öğrenebiliriz zamanla. Sessizce ağlamak, konuşmak, yazmak… Her biri, içimizdeki boğucu sessizliği parçalayarak bizi özgürleştiriyor. Belki de insanın gerçek kurtuluşu, içini dökebilmekte yatıyor. Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla.

 

(Visited 8 times, 1 visits today)