GÖKTEKİ DEHŞET

Bu sabah erkenden uyanmak istedim. Yurtdışı gezimin son günüydü. İki hafta bile bana birçok şey kattı: farklı bir kültür tanıdım, birkaç yabancı kelime öğrendim ama en önemlisi vatanımı özledim ve elimdekilerin kıymetinin farkına vardım. Avrupa ülkeleri fazla abartılıyor, diye söylenmeden de edemedim yolun kenarına yatan her evsizi ve birden başlayıp çabucak alevlenen kavgaları görünce. Masaya doğru ilerleyip telefonumun şarj kablosunu ve katladığım pijamalarımı da bavuluma yerleştirmeden önce her şeyi belki beş defa kontrolden geçirdikten sonra havaalanına doğru yol almaya başladım. İçimde tuhaf bir his vardı ama bu hissi kafamdan atmalıydım yoksa saatler boyunca sürecek olan hava yolculuğum bir kabusa dönerdi, o yüzden pek önemsememeye karar verdim.

Uçağa adımını atan son yolcuydum ve hemen arkamdan bu uçakta çalışan bir görevli gibi görünmeyen biri uçağın kapısını hemen kapatıverdi. Olayı bir yolcu havaya kalkıp kokpite doğru bağırarak ve koşarcasına ilerlerken anladım ve hemen kemerlerimi o anki korkumla sımsıkı bağladım. Ben bu önlemi aldıktan sonra o erkek yolcu kapıyı kırarcasına zorlarken tehditler savurdu. Uçağın kapısını kapatan kadın adamın yanına koştu ve onu sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da diğer görevliler adamı hareket edemeyeceği bir pozisyonda tutarken uçak havalanmaya başladı ve her yolcu panikle bağırmaya başladı. Bu sırada görevliler de o adamla beraber kokpitin içine girdiler, ama bu sefer bir fark vardı: kokpit içerden onlar için açılmıştı.

O sırada o kargaşadan gözlerimi kapattıysam da olabilecek en kötü senaryoyu düşünmekten kendimi alıkoyamadım: Kabin memurları, uçağın kapısını kapatan kadın ve pilot; o öfkeli yolcuya yardım ederek uçağı kaçırmışlardı. Hatta belki de uçağı düşürecek ve kanlı bir olaya imza atacaklardı! Ya da ıssız bir adaya terk edilecektik! Başıma bunların geleceğini bilseydim “Issız bir adaya düştüğünüzde yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu?” diye sorulduğunda uzun uzun düşünür ve seçtiğim malzemeleri her uçuşumda yanımda taşırdım. Ama nereden bilebilirdim ki? diye üzüntüyle haykırdığımda kokpitten uzaklaştırdıkları yardımcı pilot yanıma geldi ve “Benim adım Serkan. Merak etme, uçağın kontrolünü yeniden ele alabiliriz ama herkesin, en çok da senin, yardımına ihtiyacım var.” Dedi.

Sonra “Kestik!” diye bir ses duyuldu ve hayıflandım. Yönetmen acaba bu sefer beni hangi yönümden azarlayacaktı? Sonra yönetmen Serkan rolünü oynayan meslektaşıma ve bana dönüp, “Böyle oynayacaksanız bu filmi hiç çekmeyelim daha iyi! Sorgulama yok, duygu yok, doğaçlama yok!” dedi ve ben de ondan beş dakika mola talep ettim. Elimi yüzümü buz gibi suyla yıkadım, kendimi toparlamaya karar verdim ve kafamdaki diğer tüm düşünceleri uzaklaştırdıktan sonra rol arkadaşımdan ve yönetmenimden özür diledim, ardından da sahneyi çekmeye kaldığımız yerden devam ettik…

(Visited 37 times, 1 visits today)